Güneş Çemberi
O sabah her şey farklıydı.
Gökyüzü bulutsuz, hava tam kararında sıcaktı. O, pazaryerinin kalabalığına karışmadan önce aynada kendine baktı. Saçlarını gevşek bir topuzla topladı, üzerine pamuklu bohem elbisesini geçirdi. Ama asıl tamamlayıcı parçayı en sona saklamıştı: Kulaklarındaki o altın halka küpeler… “Güneş Çemberi” diyordu onlara.
Bu küpeler, sadece bir aksesuar değildi onun için. Annesinden kalmaydı. Annesi, zamanında onlara “Güneş gibi her sabah yeniden doğmanı hatırlatır” demişti. O da ne zaman yorgun, kararsız ya da unutulmuş hissetse bu küpeleri takardı.
Pazaryerinde çocuklar gülüşüyor, renkli balonlar gökyüzüne karışıyordu. Elinde birkaç çiçekle yürürken yaşlı bir teyze ona dönüp “Ne güzel parlıyorsun yavrum” dedi. Kadın gülümsedi. Parlayan, sadece küpeleri değildi. İçinde taşıdığı o güneş de dışarı sızıyordu artık.
Çünkü “Güneş Çemberi” sadece kulağında değil, ruhundaydı.