Mor Rüzgar
“Rüzgârın mor tonunda koşan bir ruh varsa, o sensin.”
Mor Rüzgar, sıradan bir at değildi. Efsanelere göre onun toynakları yere değmeden koşar, geçtiği her yerde bir tutam mor ışıltı bırakırdı. Ne zincir tanırdı ne yön. Çünkü o, özgürlüğün ta kendisiydi.
Bir gün, kalbinde cesaret taşıyan ama bunu unutan bir kadının yakasına kondu. Kadın belirsizliklerle dolu bir döneme girerken, Mor Rüzgar sessizce oradaydı. Gözle görülmezdi belki, ama her karar anında kalbinin içinden geçen o fısıltı vardı ya…
İşte o, Mor Rüzgar’dı.
“Koş,” diyordu fısıltısıyla.
“Yönü bilmesen de koş. Çünkü senin iç sesin, en doğru rotayı çizer.”
Onu taşıyan her kadın, biraz daha cesur, biraz daha serbest ve çok daha parıltılı hissetti. Çünkü Mor Rüzgar, sadece bir broş değil; içindeki durdurulamaz gücün simgesiydi.
Ve ne zaman bir kadın aynaya baktığında gözlerinde o parıltıyı görse, Mor Rüzgar bir kez daha galop yapmaya başlardı…