Doğanın Sesi
Bir sabah, doğa uyanırken…
Rüzgar yapraklarla fısıldaşıyor, kuşlar henüz kimseler uyanmadan birbirine günaydın diyordu.
O anlarda, evinin bahçesine çıkan bir kadın vardı: köklerine bağlı ama hayalleri gökyüzüne uzanan biri.
Toprağa çıplak ayakla basmayı severdi.
Güneş, saç tellerinin arasından süzülürken kulağındaki o küpe, sabah ışığını adeta içine çekip yeniden doğaya salıverirdi.
O küpe… sıradan bir aksesuar değildi.
O, rüzgarın melodisini, güneşin sıcaklığını ve toprağın derinliğini taşıyordu içinde.
İncecik çizgileriyle doğanın titreşimini yansıtan bu küpenin adı, tesadüf değildi.
Çünkü her takıldığında kadının içinden bir şey uyanıyordu:
sakinlik, özgüven ve doğayla olan o kadim bağ.
O günlerde ne zaman “kendim gibi hissetmeliyim” dese, parmakları o küpeye giderdi.
“Doğanın Sesi” onun sessiz gücü olmuştu.
Ve zamanla bu küpeyi gören herkes aynı şeyi söyledi:
“Bir şey var bunda… huzur gibi… yaşam gibi…”
Çünkü bazı şeyler sadece görünmez…
Hissedilir.
Tıpkı doğanın sesi gibi.