Zarif Güç
O gece herkes onun sadece güzelliğinden bahsetti. Siyah helenistik elbisesi, düz ve pürüzsüz akan saçları, elinde zarifçe tuttuğu küçük siyah çantası… Ama kimse onun bileğindeki altın takıya uzun uzun bakmadı. Çünkü bu takı, gösteriş için değil, bir hatırlatma içindi.
“Zarif Güç” adını taşıyan bu aksesuar, onun içsel hikâyesinin bir sembolüydü. Dışarıdan bakıldığında kıvrımlı, yumuşak ve estetikti. Tıpkı onun duruşu gibi. Ama dokusu, yüzeyindeki desenler, yaşanmışlıklarını fısıldıyordu. Her çizik, her girinti; aşılmış bir zorluğu, sessizce kazanılmış bir savaşı temsil ediyordu.
Onu tanıyanlar, onun güçlü olduğunu bilirdi — ama asıl gücü, bağırmayan ama dimdik duran zarafetindeydi. Ne öfkeyle yükselir, ne de kibirle yürürdü. Sadece var olurdu. Ve varlığı, her ortamda kendine yer açardı.
“Zarif Güç”, tam da bu yüzden onunla özdeşleşmişti. Çünkü gerçek güç, bazen en sessiz, en şık duruşta saklıydı. Ve o bunu herkese hissettiriyordu, söylemeden.