Zarif Halka
Bir zamanlar, İstanbul’un eski semtlerinden birinde yaşayan usta bir kuyumcu vardı. Adı Şahver’di. Her sabah Kapalıçarşı’daki dükkânını açmadan önce küçük atölyesinde sessizce dua eder, yaptığı her takıya bir anlam yüklerdi. Onun ellerinden çıkan hiçbir parça yalnızca bir “aksesuar” değildi; her biri bir duygunun, bir anının, bir hikâyenin taşıyıcısıydı.
Bir gün, genç bir kadın dükkâna geldi. Sessiz, zarif, ama içinde bir şeyleri geride bırakmış gibi görünüyordu. Parmaklarıyla vitrine hafifçe dokundu, sonra başını kaldırdı ve gülümsedi:
“Zarif ama güçlü bir şey arıyorum. Kendimi yeniden hatırlatacak bir parça.”
Şahver, hemen tezgâhın altından henüz tamamladığı altın bileziği çıkardı. İnce ince işlenmiş çizgileri vardı. Ne abartılıydı ne gösterişsiz. Ama bir ışığı vardı – taşıdığı her kadına güç ve zarafet katacak türden.
“Bu,” dedi usta, “bir halkadır. Sonsuzluğu simgeler. Ama çizgileri, zamanın izlerini anlatır. Ne yaşarsan yaşa, parlamaktan vazgeçmemeni hatırlatır. Ona Zarif Halka diyorum.”
Kadın, bileziği bileğine taktı. Hafifti ama varlığı hissediliyordu. Tıpkı bir kadının içindeki zarafet gibi: Sessiz ama güçlü. O günden sonra her sabah bileğine baktığında, kim olduğunu ve ne kadar yol aldığını hatırladı.
Zarif Halka, sadece bir takı değil; her kadının içindeki gücü, zarafeti ve unutulmaması gereken o eşsiz özü hatırlatmak için doğdu.
Ve her bileğe takıldığında, yeni bir hikâye yazmaya başladı. 🌙✨