Mistik Ruh
“Sonsuzluğun enerjisi parmak ucunuzda…”
Bir zamanlar uzak diyarlarda, ay ışığının okşadığı ormanların derinliklerinde yaşayan bir kadın vardı. Doğayla konuşur, rüzgârla sırlarını paylaşırdı. Her gece gökyüzünü izlerken, içinden geçenleri yıldızlara fısıldar; onların ona bir işaret göndermesini beklerdi. Bir gece, dolunayın tam ortasında, mavi bir ışık yere düştü. Sessiz ama güçlüydü.
Kadın, ışığın düştüğü yerde gökyüzü kadar derin, okyanus kadar dingin bir taş buldu. Taşın içinde bir hayat vardı; eski zamanlardan kalan, unutulmuş bir bilgelik… Bu taş, sadece seçilmiş bir ruha dokununca parlar, onun kalbindeki niyeti yansıtırdı.
Kadın taşı, doğanın sunduğu en zarif metalin içine yerleştirdi. Etrafını koruyucu sembollerle süsledi; bilgelik, sezgi, özgürlük ve zarafet… Ona bir isim verdi: Mistik Ruh. Çünkü bu yüzük, taşıyana sadece bir aksesuar değil, içsel gücünün hatırlatıcısı olacaktı.
Mistik Ruh, bugün hâlâ parmaklarda parlamaya devam ediyor. Onu taşıyan kadınlar içlerindeki sezgisel gücü hatırlıyor, görünmeyenle bağ kuruyor ve hatırlıyorlar: Gerçek ışık, içeriden parlar.