Mavi Yankı
Bir zamanlar denizle konuşabilen bir kadın yaşarmış kıyı kasabasında. Adı Ela’ymış. Her sabah dalgaların sesini dinler, onlardan gelen fısıltılarda geçmişin sırlarını, geleceğin işaretlerini ararmış. Fakat bir gün, fırtınadan sonra sahile vuran yosunların arasında parlayan tuhaf bir taş bulmuş. Baktıkça içine çekilmiş gibi hissediyor, taşın derinliklerinde kendi sesinin yankılandığını duyuyormuş.
O taş, rüzgârın ve suyun yıllar boyunca birlikte şekillendirdiği bir deniz hafızasıymış. Ustaca işlenip bir yüzüğe dönüşmüş: Mavi Yankı.
Bu yüzüğü takan herkes, kendi iç sesini duymaya başlarmış. Bastırılmış duygular, unutulmuş hayaller ve dile gelmemiş arzular… Mavi Yankı, sahibinin kalbindeki yankıyı su yüzüne çıkarırmış.
Ela bu yüzüğü taktığından beri doğru kararlar vermeye, geçmişin yükünden özgürleşmeye başlamış. Bir dilek tutmuş: “Benden sonra bu yüzük, sesi bastırılmış her kadına yol göstersin.”
Ve öyle de olmuş. Mavi Yankı, bir kadından diğerine geçerken yalnızca bir aksesuar değil, bir uyanış olmuş.