Gökyüzü Dansı
Her şey, sabahın en sessiz anında başladı. Geceden sabaha uzanan o ilk anda, gökyüzü henüz ne geceydi ne de gündüz… Griyle mavi arasında, pembeyle buz beyazı arasında dans eden tonlar vardı. Bu büyülü an, doğanın en zarif geçişlerinden biriydi. Ve o geçişte, gökyüzü adeta dans ederdi.
Bir tasarımcı, bir sabah tam da bu anı izlerken ilham aldı. Gözleri gökyüzünde salınan bulutların arasında dolaşırken, “Bir takı yapmalıyım,” dedi. “Ama sadece bir aksesuar değil… Bu, gökyüzünün dansını taşımalı. Işığın renklerle flörtünü, sükûnetin içindeki tutkulu hareketi göstermeli…”
Ve o gün “Gökyüzü Dansı” doğdu.
Altın çerçeveyle çevrili bu zarif küpe; bulut beyazı, rüzgâr mavisi ve derin okyanus tonlarını üç bölmeli bir kompozisyonda bir araya getirir. Her parça kendi içinde bambaşka bir gökyüzü ânını yansıtır:
– Beyaz, güneşi özleyen bir bulutu,
– Açık mavi, şafakta sessizce uyanan gökyüzünü,
– Derin sedefli ton, günün kalbindeki zarif serinliği temsil eder.
Bu küpeyi takan her kadın, bir nevi o gökyüzünün bir parçası olur.
Ruhunda bir dinginlik, tarzında bir zarafet, bakışlarında bir özgürlük taşır.
Çünkü “Gökyüzü Dansı”, sadece bir aksesuar değil; bir duygunun, bir anın, bir ruh halinin ifadesidir.
Ve en güzeli, her kadında başka bir gökyüzüyle dans eder.