Şeytan Tüyü
O her girdiği ortamda dikkat çekerdi. Ne bir çaba sarf ederdi, ne de yüksek sesle konuşurdu. Ama gözler hep ona dönerdi. Kadınlar biraz kıskanır, erkekler merakla yaklaşırdı. İçten içe herkes onun bu gizemli çekiciliğinin sırrını çözmeye çalışırdı. Kimileri “karizması var” derdi, kimileri “çok farklı bir havası.” Ama bazıları fısıltıyla başka bir şey söylerdi:
“Şeytan tüyü var onda.”
Bir akşamüstü, altın tonlarında parlayan eski bir antikacının vitrininde bu broşu gördü. Elini cama koydu, kalbi anlamsızca hızlandı. İçinde bir kıpırtı, tanıdık ama açıklanamaz bir çekim… Sanki o broş yıllardır onu bekliyordu.
Broşu yakasına taktığı ilk gün her şey değişti. İnsanlar artık ona sadece bakmıyor, büyülenmiş gibi yaklaşıyordu. Sözleri daha etkiliydi, gülümsemesi daha keskin… Ve aynaya her baktığında gözlerinin ardında bir kıvılcım yanıyordu: Tanıdığı ama daha önce fark etmediği bir kıvılcım. Cesaretin, arzunun, baştan çıkarıcılığın kıvılcımı.
Bu broş sadece bir takı değildi. Kadim zamanlardan kalma bir simgeydi. Şeytan tüyü denilen o görünmez etki, o baştan çıkarıcı enerji… işte bu broşun içinde mühürlenmişti.
Ve artık o da biliyordu:
Bazı kadınlar dikkat çeker. Ama bazıları… etkiler.
Tıpkı bu broş gibi. Tıpkı “Şeytan Tüyü” gibi.