Mor Ay
Ay o gece alışılmışın dışında bir renkte doğdu.
Ne gümüştü…
Ne sarı…
Ne de kızıl.
Tam ortasında mor bir pus vardı, gökyüzünü bir düş perdesine çeviren.
Kadın aynanın karşısında küpelerini takarken o geceyi hatırladı.
Yıllar önce, lavanta tarlalarının ortasında dans ettiği geceyi…
Hava sıcak, yıldızlar sessiz, müzik kalbinin içinden geliyordu.
Gökyüzüne bakıp içinden bir dilek dilemişti:
“Bir gün kendi ışığımı hatırlayacağım.”
Yıllar geçti, günler birbirine karıştı ama o mor ay hiç gitmedi içinden.
Ve şimdi kulağında o geceyi hatırlatan bir küpe vardı.
İncecik, mor renkli kolları sanki ay ışığını yakalamış da kulağından dışarı süzülüyordu.
Altın dokunuşlarıysa, onun artık kendi ışığını taşıdığını fısıldıyordu.
Küpenin adı oydu:
Mor Ay.
Bir zamanlar bir dileğe eşlik etmişti.
Şimdi ise her kadının kulağında kendini hatırlatan bir işaretti:
“Sen kendi ışığını taşıyorsun. Hep taşıdın.”