Kader Işığı
O yüzük ilk defa, bir kış sabahı antika bir kutunun içinde bulundu. Kutunun iç kapak kısmına, solgun mürekkep izleriyle şu cümle yazılmıştı:
“Görenin kaderi değişir.”
Altın dokulu halkası zamanla aşınmış ama ortasındaki lacivert taş hâlâ ışıltısını koruyordu. Bu taş, geceyle gündüz arasındaki geçiş anını — alacakaranlık zamanını — içinde saklıyor gibiydi. Ne tam karanlık, ne tam aydınlık…
Tıpkı hayatın dönüm noktaları gibi.
Yüzüğü ilk takan kişi, kaderiyle karşılaştığı an oradaydı. Büyük bir kararın eşiğindeydi: Ya güvenli olanı seçecek, ya da kalbinin sesini dinleyip bilinmeyene adım atacaktı. Elini masanın üzerinde gezdirirken yüzüğün taşı hafifçe titreşti — sanki içindeki ışık harekete geçti. O an ne yapması gerektiğini anladı.
Kaderin ışığı ona yol gösteriyordu.
Yüzük o günden sonra hep “kararsızlık anlarında parlayan” bir işaret oldu. Onu takan herkes, içinde bir yanıt buldu. Çünkü “Kader Işığı”, dışarıdan değil, insanın içinden yanıyordu.